Ruh Sağlığı Mitleri ve Gerçekleri
- Ayşe Nur
- 24 Ağu 2022
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Eyl 2022

Sevgili okurum, başlıktan da anlaşıldığı üzere, yaygın ruh sağlığı mitlerini ve bu mitlerin ardındaki gerçekleri okuyacaksınız. Ama öncesinde mit kavramına ve devamında getirdiği bir dizi süreci kısacık aktarmak istiyorum.
Mit kavramı; Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, gerçekle ilgisi olmayan inanışlara denir. Mitler, insanlığın en eski tarihinden itibaren toplumun hemen her alanını derinden etkilemiştir. Eski dinlerden gelen buna tek tanrılı dinler de dahil olmak üzere kökeni çok uzun diyebileceğimiz kadar eskiye dayanmaktadır. Mitler, kuşaklar boyunca süregelen yanlış bilgilendirmenin birer sonucudur.
Ruhsal bozukluğu olan bireylerin asla iyileşemeyeceği, normal bir yaşam süremeyeceği, herhangi bir işte çalışamayacağı, tehlikeli olduğu, kapalı bir alanda tutulması gerektiği… Olumsuz inançlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan önyargılar, ruh sağlığı sorunlarıyla ilişkili damgalanmanın temelini oluşturur. Bu, bireyleri tanımadan, hastalığının getirmiş olduğu semptomları bilmeden yapılan genellemelerdir (Murat ve ark. 2020).
Mitlerin yayılmasının önemli sebeplerinden birisi, toplumun ruhsal hastalıklarla alakalı olarak net bilgiye sahip olmaması, kulaktan dolma bilgiler ile önyargılı yaklaşmasındandır. Bu önyargılı yaklaşımlar ise daha sonrasında damgalama davranışına dönüşebilmektedir. Toplumun büyük çoğunluğu ruhsal bozukluğu olan bir birey ile herhangi bir deneyim yaşamaksızın olumsuz inanç ve tutum geliştirmekte ve damgalamaktadır. Eskilerden günümüze kadar gelen atasözleri ve deyimler de bile ruhsal hastalıklara yönelik mitlerin yer aldığı görülmektedir. “Delinin sözü kaleme alınmaz, Deliden dost olmaz, Deli ile bal yiyeceğime, akıllı ile taş çekerim.” gibi örnekler verilebilir. Günümüze yaklaşıldığında bile, ruhsal hastalığa sahip bireylere birçok damgalayıcı lakaplar kullanıldığı görülmektedir. “Deli, tımarhanelik, şizofren, obsesif, bağımlı, psikopat, manyak” gibi daha da uzayabilecek boyutlarda sözcükler kullanılmaktadır. Çoğu zaman günlük diyaloglar da bile sıklıkla bu tarz kelimelerin bireyler arasında kullanıldığını duymaktayız (Macit ve ark. 2021).
Medya ruhsal hastalıkları damgalayan materyaller ile doludur. Oysaki medyanın bu anlamda olumlu gücünü kullanmak gerekir. Toplum, medya aracılığıyla ruhsal hastalıkları tanımaktadır. Ancak medyada çoğu zaman ruhsal hastalıklar ile alakalı yanlış bilgilendirmeler içeren paylaşımların yapılması, haberlerde ruhsal hastalığa sahip bireylerin şiddete açık ve tehlikeli olduğu algısı toplumdaki oluşan bu mitleri beslemektedir. Bu noktada konuşurken sözcük seçimlerimiz oldukça önemlidir. Sözcük seçimlerimiz neticesinde karşımızdaki bireyleri incitebiliriz, farkında olmadan damgalayabiliriz. Bu nedenle “Deli, psikopat, manyak, şizofren, obsesif, tımarhanelik” gibi sözcükler yerine “Ruhsal bozukluğu olan birey”, “Bağımlı birey” demek yerine ise; “Madde kullanım bozukluğu olan birey” şeklinde ifade etmek gibi.. Birbiri yerine kullanılacak söylemler ile kullanılan sözcükler daha az incitici olabilmektedir (Macit ve ark. 2021).
Önyargılar, inançlar, değerler, tutumlar, kültür hiç tartışılmaz ve kuşaklar bunu ön koşul olarak kabul eder. İçinde yaşadığımız toplumlar da bunu ön koşul olarak kabul etmektedir. Bireyde kırılsa bile toplumun bunu kabul etmesi oldukça zordur. Bundandır ki kırılması çok zordur. Toplum da bu yaygın inançların ve düşüncelerin yıkılacağına, toplumun damgalama konusunda farkındalığını artıracağına inandığım bu yazımda, sizleri de mücadelemizde bu kalabalığın içine dahil etmek istiyorum.
MİT: Ruh sağlığı sorunu olan bireyler “delidir”.
Fizyolojik hastalıklar, hipertansiyon, böbrek yetmezliği, diyabet, soğuk algınlığı, nasıl bir hastalık ise ruh sağlığı sorunları ve hastalıkları da aynı durumdan ibarettir. Bir birey diyabeti var veyahut da hipertansiyonu var diye toplum tarafından nasıl soyutlanmıyor ve absürt bulunmuyorsa aynı durum ruh sağlığı sorunu olan bireyler içinde geçerli olmalıdır. En az fizyolojik rahatsızlıklar kadar ruh sağlığı sorunları da toplumumuzda o kadar yaygındır ki bu soyutlayıcı, damgalayıcı söylemler nedeniyle birçok birey, psikiyatrik yardım arama sürecini geciktirmektedir. Bu ise hastalığın kronikleşmesine ve olumsuz bir prognoz geliştirmesine, hastalığa olan uyumu ve beraberinde tedavi sürecini de olumsuz etkilemektedir.
MİT: Ruh sağlığı sorunları olan insanlar tehlikeli, şiddetli ve öngörülemezdir.
Ruh sağlığı sorunu olan kişilerin büyük çoğunluğunun şiddete başvurma olasılığı, ruh sağlığı sorunu olmayanlara göre daha fazla değildir. Sırf tanısı nedeniyle ruhsal hastalığı olan birinden korkmak için hiçbir neden yoktur. Bu yaklaşımların tamamı, kişinin hastalığı ve hastalığının getirmiş olduğu semptomları bilmeden yapılmış genellemelerdir. Gerçeği yansıtmamaktadır. Aksine toplumun diğer üyeleri tarafından hastalığa sahip bireylerin şiddete maruz kalma riski daha yüksektir.
MİT: Ruh sağlığı sorunları olan kişiler, topluma faydasız, sorumsuz ve tembeldirler.
Gerçek şu ki, hastalığın bireylere getirmiş olduğu semptomlar neticesinde hastalık bir kişinin iş, okul gibi günlük ihtiyaçlarını karşılamasını zorlaştırabilir. Buna tembellik dememeliyiz, tıpkı soğuk algınlığı geçiren bir kişinin yataktan kalkamamasına ve günlük işlerini yerine getirememesine tembel demeyeceğimiz gibi. Çevreye karşı faydalı ve bir işte çalışabilecek durumda olmamaları da söz konusu olmamakla birlikte medya tasvirindeki aşırı genellemelerden dolayı birçok ruhsal bozukluğu olan ve çalışmak isteyen kişiler kendi istihdamları konusunda birtakım zorluklar yaşamaktadır. Ruhsal bir hastalığa sahip olmanın, işverenler tarafından işe alınma veya kendini toplum içinde özgürce ifade etme olasılığını engellemektedir. Bu düzeyde, ezici damgalama bireylerde düşük benlik saygısına, sosyal izolasyon ile sonuçlanmakta ve toplum tarafından sosyal ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar.
MİT: Ruh sağlığı sorunları olan insanlar zayıf kişilikleri vardır.
Net bir cevap ile “Tabii ki de hayır” demek gerekir. Zihinsel sağlık sorunlarının zayıf olmakla hiçbir ilgisi yoktur ve birçok insanın iyileşmek için yardıma ihtiyacı vardır. Zayıflık, ruh sağlığı sorunlarına neden olmaz. Aksine, ruhsal hastalıkların etiyolojisini(sebep) biyolojik, çevresel ve genetik faktörlerden kaynaklanır. Bu gibi çoklu faktörler söz konusu iken ruhsal sağlığı sorunları olan bireyi, zayıf kişiliğe sahip bireyler olarak tanımlamak gerçekçi değildir.
MİT: Ruh sağlığı sorunları olan insanlar için umut yoktur. Asla iyileşemez.
İyileşme, bireysel değişim sürecidir ve hem bedensel hem de ruhsal olarak bütünlüğü yeniden sağlama aşamasıdır. İyileşme, hastalığın tamamen ortadan kalkması ya da bütün semptomların ortadan kaldırılması değildir. İyileşme tedavinin ötesinde bir süreçtir. Bu süreçte bireyin hastalığı ile alakalı iç görü kazanması, sorumluluklarının farkına varması, daha önceki işlevsellik seviyesine dönmesi, gerekli durumlarda sosyal destek sistemlerinden yardım araması, hastalığın getirmiş olduğu semptomlarla baş etme, hastalığa olan bağlılığı ve tedaviye göstereceği uyum, bu süreçte duygu, düşünce ve davranışlarının düzenlenmesi bireylerden istenen ve beklenen değişimlerdir. Bireyde hastalığının getirdiği körelen işlevlerini geliştirmek, mesleki ve toplumsal alanlarda bütünselliğe ulaşmasını sağlamaktır. Bu uzun meşakkatli süreçte umudun olmadığını söylemek tedavi sürecinde olan bireylere, tedavi aramak için bir umut ışığı arayan bireyler için büyük haksızlık olur. Bu umudun da ötesinde topluma yeni bir birey kazandırmaktır (Çam ve Yalçıner, 2018).
MİT: Ruhsal hastalıkları önlemek imkansızdır.
Fizyolojik hastalıklar nasıl ki önlenebiliyor ise ruhsal hastalıklarda önlenebilir bir hastalıklardır. Ruhsal bozuklukları önleme; ruhsal bozuklukların sıklığı, yaygınlığı azaltmayı, hastalıkların tekrarlamasını önleme ya da geciktirmeyi ve hastalığın, etkilenen birey, aileleri ve toplum üzerine etkisini azaltmayı amaçlar. Ruhsal hastalıklar üç düzeyde önlenebilir. Bunlar; primer(birincil), sekonder(ikincil), tersiyer(üçüncül) önleme düzeyleridir. Ruhsal bozuklukların çok sayıda belirleyicisi mevcut olup önleme çok yönlü bir çabayı gerektirir. Ruhsal hastalıkların önlenmesi, primer önleme (Birincil Önleme), ruh sağlığı sorunu ortaya çıkmadan bu bahsi geçen risk faktörlerini ele alarak hastalığın ortaya çıkmasını önlemek, risk faktörlerini azaltmak, hastalık nedeni olan faktörleri yok etmek ve bireyin direncini artırmaktır. Sekonder önleme (İkincil Önleme), hastalığın ilerlemesini durdurmaya odaklanır. Erken tanı ve tedaviyle ruhsal hastalıkların prevalans (yaygınlık) ve süresini azaltmayı hedefler. Toplumda riskli bireyler belirlenebilir. Bu riskli bireylere yönelik müdahaleleri içerir. Tersiyer Önleme (Üçüncül Önleme), bireyin mevcut hastalık, bozukluk ve sorunların fiziksel ve sosyal sonuçlarını ya da yeti kaybını azaltmayı hedefler. Bireyin topluma katılmasını ve rehabilitasyonunu içerir. Yani ruhsal hastalıkların önlenmesi imkânsız değildir. Tüm bu bilgiler ışığında ruhsal hastalıklar önceden belirlenip, önüne geçilebilir hastalık grubu arasındadır (Gültekin, 2010).
MİT: Ruhsal hastalıklar, kötü aile ortamının sonucu olarak ortaya çıkar.
Risk faktörleri hastalık başlama olasılığını artıran, şiddetini artıran ve süresinin uzamasına yol açan faktörlerdir. Koruyucu faktörler ise kişinin risk faktörlerine ve hastalıklara karşı direncini artıran koşullardır. Olumsuz sonuçlara yol açabilecek bazı çevresel sorunlara karşı bireyin yanıtını değiştiren, iyileştiren ve uyumunu artıran faktörler olarak da tanımlanmaktadır (Güntekin, 2010). Kötü aile ortamı risk faktörleri arasında sayılırken, olumlu aile ortamı ise koruyucu bir faktör olarak değerlendirilebilir. Ruhsal hastalıkların oluşumu tek bir faktör üzerinde oluşmamaktadır. Aksine çoklu faktörleri içermektedir. Diğer risk faktörlerinin de ruhsal bir bozukluğun oluşumuna yol açabildiği unutulmamalıdır. Bu sebeple sadece kötü aile bağlamında oluşabildiği düşüncesi son derece yanlıştır.
MİT: Ruhsal hastalığa sahip birey isterse düzelebilir.
Düzelmek kavramını çok hoş bulmayanlardanım. Bozuk bir eşya mıyız? Parçamız değişmeli de mi? O şekilde düzelelim. Bu durumu yeniden fiziksel sağlık sorunlarına benzeteceğim. Nasıl isteyerek kalbimizin, böbreklerimizin daha sağlıklı çalışmasına sağlayamıyor isek ruh sağlığı için de aynı şeyi söylemek mümkündür. uzman yardımı ve desteği almak süreci daha da kolaylaştıracaktır. Nasıl hipertansiyon hastalığı için kan basıncımızın belli sınırlarda tutulması gerekliliği ile hekime başvuruyor, hastalığımız hakkında temel bilgi ve becerileri edinebiliyoruz. Aynı şekilde ruh sağlığı için de uzmanlardan destek talep edilmelidir. Ruh sağlığının korunması ve yükseltilmesi için de kanıta dayalı birçok tedavi ve terapiler mevcuttur. Uzman yardımı ile bunlardan sadece ruhsal hastalığa sahip bireyler değil herkes faydalanabilir.
'' Bu mitleri yaşamımızın bir döneminde işittiğimiz gerçeği unutulmamalıdır. Mitler kelimenin anlamı gereği de gerçeği yansıtmayan inançlardır. Bu yanlış inançları değiştirmek öncelikle dilde başlar. ''
Kaynakça ve İleri Okumalar:
Malas, E.M. (2019). Ruhsal bozukluklara karşı stigma derleme. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(1); 1170-1188.
Macit, Ü.A., Ayar H.İ., Koşucu D., Çınar B. (2021). Ruhsal bozukluklara yönelik yaklaşımlar. İzmir: N Human.
Gültekin, B. K. (2010). Ruhsal bozuklukların önlenmesi: Kavramsal çerçeve ve sınıflandırma. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2(4), 583-594.
Çam, O. Yalçıner N. (2018). Ruhsal hastalık ve iyileşme. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 9(1): 55-60.
Murat, M., Öz, A., Güner, E., Köse, S. (2020). The Relationship between university students’ beliefs toward mental ıllness and stigmatization. Florence Nightingale J Nurs, 28(2): 194-204.
Comments